Müzisyen, yazar EKREM ATAER yazdı; BENİM DATÇAM

 

 

 

Ekrem ATAER

Aslında Eski Datça mahallesidir benim Datçam.

Halam rahmetli Hamiyet hanımın bir seyahat sırasında iklimine aşık olup İstanbul’dan göçüp gittiği Datça.

Kocadağ’ın rüzgarını hissettiğim, her geçtiğimde köy kahvesindekilerle selamlaştığım, köy bakkalı ile alışverişe girip en az yarım saat sohbete takıldığım yerdir.

Badem ağaçları arasından gökyüzünü gördüğüm, cehennem sıcağının altında hafif bir rüzgar ile serinlediğim, dar sokaklarında gezerken sıcaktan kahve önünde pestil gibi yatan av köpeklerini okşadığım, ağustos böceklerinin hayatta kalmak için çıkardığı ama bize şarkı gibi gelen cayırtılarını dinlediğim yerdir Datça.

Geceleri Antik Cafe’de caz dinleyip, bir bardak tropik bir içki içtiğim, arada sazımı alıp şarkılar türküler söylediğim yerdir. Seval abla’nın hikayelerini dinleyip, köy gençleri ile sohbetler ettiğim, halamın müthiş mezeleri ve Münir Nurettin ya da Müzeyyen ablamın (Senar) sesi eşliğinde rakıları yuvarladığım yerdir Datça.

Kargı Koyu’nda sazdan samandan yapılmış tek işletme olan barakada sevdiğimle taze keçi peyniri eşliğinde şaraplar içtiğim, hayaller kurduğumuz yerdir Datça.

Can Baba ile günün birçok saatinde oturup sohbetler ettiğim, yemekler yiyip, rakılar içtiğim, sazlar çalıp, şarkılar türküler söylediğim yerdir Datça.

Cece yarıları iskelede avladığım müren ve mıgri balıklarını bir gece öncesinden süte-soğana yatırıp terbiye ettiğim ve altın değerinde 1 şişe Kulüp rakısıyla Can’a gidip, hadi Baba cümbüş var dediğim yerdir Datça.

Şimdi bunların hiç biri yok, hepsi yok olmuş, yok edilmiş.

Yıllar sonra gittim Datça’ya ve 3 gün boyunca içime ağladım. Rahmetli halamın sattığı evi dahi bulmakta zorlandım. Ortada ne eski Datça, ne Datça, ne Kargı koyu hiç birşey kalmamış. Koca koca binaların ve betonun işgali altında biçimsiz bir şehir olmuş kısacası. Bunu herkes biliyor ama kimse söyleyemiyor, çünkü herkesin bir aidiyeti, herkesin bir takımı ve klübü var bu ülkede. Kimse zülfiyâre dokunmak istemiyor.

Öyleyse ben söyleyeyim; bu biçimsizliği yaratanlardan, bunu içine sindirenlerden, buna susanlardan ve bundan nem’alanmaya çalışanlardan davacıyım.

Biraz sert oldu değil mi? Olsun olsun bu işlerin düzelmesinin tek yolu, büyük büyük laflar etmek değil, büyük ve cesaretli işler yapmaktan geçer.. Kapıyı çalmak değil düpedüz kapıyı kırmak gerek. Can olsaydı ne yapardı tahmin ediyorum ki yalnızca kafayı çekmez bir sürü kafayı da kırardı. Bize düşen de odur..

Hepinize çok çok selamlar..