SANAT VE POLİTİKA İLİŞKİSİ…

Siz bir sanatçıyı ne sanıyorsunuz? Eğer bir ressam sadece gözleri olan bir müzisyense, sadece kulakları olan bir şairse, kalbinin her köşesinde sadece lir olan bir aptal mı? Tam tersine dünyadaki ateşli, mutlu ya da korku verici olaylara karşı her an uyanık, bu gibi olayları yansıtmaya hep hazır siyasal bir varlıktır sanatçı. Tarafsız kalmak bahanesiyle, kendinizi yaşamdan nasıl koparabilirsiniz? Yaşantınıza böylesine çok şey katan diğer insanlarlarla ilgilenmemek nasıl mümkün olabilir? Hayır resim evleri süslemek için yapılmaz. Düşmana karşı bir saldırı ve savunma aracıdır resim.” Picasso

Öncelikle kısa bir metinde sanat siyaset ilişkisini anlatma çabasının yaratacağı riskleri gözeten bir yerden sınırlı bir değinme ile yetineceğimi belirteyim. Sanat ve politika ilişkisi insanlık tarihinin her aşamasında varlığını sürdürmüştür. Toplumun içinde bulunduğu, sosyo ekonomik, sosyal ve kültürel faktörlerin durumuna göre bu ilişki ve /veya etkileşim kendini yeniden biçimlendirmiştir.

Sanat siyaset ilişkisinin formatı konusunda kabaca iki görüşten söz etmek mümkündür. Birinci görüş, eğemenlerin, sanatın tarfasız olması gerektiği tezidir. Tarafsızlık kisvesine böründürülmeye çalışılan tezin somutlanması ise sanatı iktidarlarına ve onun yarattığ toplumsal çarpıklığa itiraz etmeyen, hatta onu iktidarlarının bir uzantısı olarak tutmak gayretinden ibarettir. Örneğin, tarihte kent devletlerinde 1. ve 2. yüzyılda Roma İmparatorluğu‘nun her köşesinin para ve madalya dağıtan sanatsal heykelerle donatılmış olması sanatın siyayset tarafından araçsallaştırılmasına iyi bir örnek teşkil etmektedir. Yine güç, zafer ve birliği sembolize eden devasa sütunlar ve erişilemez yükseklik tasarımı ile, tabasına güven, düşmanına korku salan bir mimari tarzın tercih edilmesi bu duruma bir başka örnektir. Eğemenlerin iddia ettikleri tarafsızlık, örtük bir biçimde sanatın iktidarlarının payandası olmasınının savunusundan başka bir şey değildir.

Aslında otoriter muktedirler bugünde sanatın tarafsız olması gerektiğini tekrarlamaktadırlar. Ancak bir farkla, bugün sanatı özel tekeller ya da finans çevrelerine ihale ederek asimile etmekte iktidarlarının kültürel hegomonyasını böyle kurmaya çalışmaktadır. Bu çabaların başarısızlıkla sonuçlandığı durumda ; devreye sokulan nakarat ” bu sanat değil” ya da “ tükürürüm büyle sanatın içine” şeklinde tezahür etmektedir.

Bir diğer görüş ise, bir başka dünya mümkün diyen muhalif siyasetin sanatla ilişkisi ve bu ilşkininin formülasyonudur. Bu yaklaşım ise sanatın politikayla ilişkisini karşılıklı bir etkileşim içinde gören, zaman zaman etkileşimin bir ya da öteki lehine değişiklik göstersede stabil bir durumun ötesini işaret eten dinamik bir alış veriş devinimine karşılık gelmekte olduğunu idda etmektedir. Bu görüş genel olarak sanat siyaset ilişkisini doğru bir yerden kurguluyor olsa da, somutlamada bu ilişkiyi çok sarih biçimde yürüttüğünü söylemek mümkün görünmemektedir.

Muhalif siyasetin vasatı, kimi zaman sanatı, siyasetin gölgesi, yığınak deposu gibi, kimi zaman salt ajitasyon öğesi olarak görme refleksi göstermektedir. Ve bu okuma biçiminin de son derece sorunlu

olduğunun altını çizmekte fayda olduğunu belirtmek gerekir.

Evet demokratik, eşitlikçi muhalif siyaset, siyasetin sanatla ilişkisini inkar etmediği gibi, özgür , eşit ve adil bir dünyanın inşasında ona son derece önem atffeder. Şili’li Viktor Jara‘nın müziği ile yaptıkları ve etkilediği insanlık skalası, binlerce örnekten biridir.Jara‘nın yaşamı pahasına yaptığı müzik, şili ve insalık için bir umut kapısı aralamıştır.Bu zaviyeden ele alırsak, sanat aynı zaman özgür ve eşit bir dünya için direnişin burçlarından birini temsil etiğini söylemek mümkün.

Sanatın engin etkileme kapasitesi, yaratıcılığı ve imgeleme gücü, estetik kaygısı içinde olan siyasetin etkilenmesi gereken önemli bir hazinedir.

YAŞASIN HAYAT, YAŞASIN SANAT